Gedelma yerleşiminden gelen Likya Yolu, Meşeçukuru vb gibi küçük yerleşimlerden geçerek Söğütçük denilen yerleşime ulaşır. Buradaki yerleşimlerin ortak ismi Göynük Yaylası olarak bilinir. Söğütçük yerleşiminden aşağıya, yola paralel ve kimi zaman yol üzerinde takip eden Likya yol patikası, yoldan ayrılarak Göynük Çayı'na kadar iner. Bir süre dere içerisinde devam eden güzergah, ahşap merdivenli bir geçişten kısa bir süre sonra dereden ayrılarak kısa bir tepeye tırmanıp iner ve başka bir dere havzasından sonra uzun bir tırmanışa başlar. Yürüyüş yönü Göynük Yaylası'ndan aşağıya, kanyona doğru seyreden yürüyüşçüler için burada unutulmaması gereken; GÖYNÜK DERESİ İÇERİSİNDE LİKYA YOLU, BELLİ BİR NOKTADA AYRILMAKTADIR. BU NOKTA GÖZDEN KAÇACAK OLURSA ÖNCE SAĞ KOLDAN, DAHA SONRA DA SOL KOLDAN FARKLI İKİ DERE, GÖYNÜK DERESİ İLE BİRLEŞTİKTEN SONRA DERE YATAĞI DARLAŞARAK DAR BİR KANYONA DÖNÜŞÜR. BU KANYON İÇERİSİNDE İPLE İNİŞ İÇİN İSTASYON TESİS EDİLMİŞ OLSA DA TEKNİK İNİŞ MALZEMESİ OLMAYANLAR İÇİN ÇOK TEHLİKELİDİR. BU KANYONUN, LİKYA YOL GÜZERGAHINDA OLMADIĞI BİLİNEREK HAREKET EDİLMELİDİR.
Likya Yolu, dik yamaçları paralel biçimde takip ederek oldukça keyifli bir patikadan iner ve Göynük Kanyonu Milli Parkı tesislerinin olduğu bölgeye ulaşır. Bu noktadan kuzeye, diğer bir derenin geldiği yönde devam ederek tekrar yükselmeye başlar.
Pafta içerisinde, konaklama, yiyecek ve diğer ihtiyaçlar, Göynük Yaylası'nda yaşayan yerel halkın sağladığı imkanlar ile karşılanmaktadır. Göynük Yaylası'ndan aşağı doğru yürüyenler için bir sonraki içme suyu imkanı, dereden sonra tırmanılacak büyük tepenin zirveye yakın noktasında bulunan, ince ahşap bir kovuktan akan doğal su kaynağıdır. Göynük Kanyonu Milli Parkı tesisleri ise sadece gündüzleri hizmet vermektedir. Yağışlı sezonda (Aralık-Mayıs) paftada görülen dere geçişleri imkansız hale gelebilir.
MNARA-MARMARA (KAVAKLIDAĞ)
Mnara, Üçoluk köyü, Kavak Dağı üzerinde, denizden 1470 m yükselen kuzey-güney doğrultusunda uzanan konumuyla, bağımsız bir tepe üzerinde konumlanmıştır. Kent, surlarla çevrilmesine gerek duyulmayacak kadar sarp bir yerde kurulmuştur. Doğu Likya’nın önemli bir bölümünü kontrol edebilecek ve Side’ye kadar tüm Antalya Körfezi'ni çıplak gözle görmeyi sağlayan bir konuma sahiptir. Kent tarihi hakkında bilgiler çok kısıtlıdır. Mnaralıların, Phaselislilerin mahsullerini yağmaladıkları ve zarar verdikleri; Asya seferi sırasında kışı Phaselis’te geçiren Büyük İskender’in kenti zapt ettiği, antik kaynaklarda anlatılmaktadır.
Birçok yapının özelliklerine göre, yerleşimin Helenistik Dönem'de kurulduğu ve Roma Dönemi içerisinde de iskân gördüğü; erken Bizans Dönemi'nde yerleşimin küçüldüğü ve 8. yy.da terk edildiği, kentteki bulgulardan anlaşılmaktadır.
Mnara’daki kalıntılar, doğu-batı doğrultusunda sıralanmaktadır. Zirvenin güneyi taş ocağı olarak değerlendirilmiştir. Güneydoğu’da üç basamakla çıkılan; önde dört sütunlu, zengin kalkan tasvirleri olan, tamamen mermerden yapılmış bir tapınak bulunmaktadır. Tapınağa birçok heykel hediye edildiği, yüzeydeki heykel parçacıklarından anlaşılmaktadır. Tapınağın batısında büyük bir sarnıç ve Heroon olduğu tahmin edilen yapı kalıntıları bulunmaktadır. Tapınağın kuzeydoğusunda ise neredeyse zirvede, iki yanı uçurumla sona eren, sahne binası olmayan, dini törenlerin yapıldığı teatral bir yapı vardır. Kentin kuzeybatısında teras duvarları ile desteklenmiş agora ve Bouleuterion olması muhtemel yapı kalıntılarına rastlanmaktadır.